John Stuart Mill'in eşi Harriet Taylor sayesinde, modern liberalizmin açıkça feminist bir etkisi varsa: Başlangıçta anlatıyla ilgisi olmayan kadın haklarıyla ilgili olanlar gibi temaları aşılayarak kocasının düşüncesini etkileyen oydu...
Dört nala koşan egemenliğe ve popülizme karşı, dünyanın en parlak düşünce kuruluşu -Londra'daki The Economist dergisi- liberalizmi yeniden düşünüyor ve onu günümüze uyarlayarak yeniden canlandırmak için bir manifesto yayınlıyor.
Liberalizmin büyük düşmanları arasında, Fransız Aydınlanması ve iki Alman düşünürü vardır, birbirinden farklı, ancak liberal ilerleme vizyonuna karşı muhalefetle birleşmişlerdir, ancak liberalizm, eleştirmenlerinin aksine, sahip olduğuna inanmaz…
The Economist, Isaiah Berlin, John Rawls ve Robert Nozick'in düşüncelerini gözden geçiriyor ve savaş sonrası tüm büyük liberallerin, bireylerin dünyanın baskısına direnme gücüne sahip olması gerektiğini onayladığını hatırlatarak bitiriyor.
Büyük liberal düşünürlerin teorilerini topikal bir anahtarda yeniden gözden geçiren Economist, -Keynes ile ilgili olarak- ilk bakışta paradoksal görünen sonuçlara varıyor, örneğin "Keynesçiliğin Hayekçilerin elinde daha iyi işlediği" gibi...
ABD'deki Big Tech'in aşırı gücü, Çin gücünün otoriterliği ve Avrupa'da gelişen popülizm, Alexis de Tocqueville gibi rafine bir liberalizm piskoposunun Economist forumun tozunu attığı demo-kötümserliğine yeni bir anlam kazandırıyor gibi görünüyor.
Küresel kriz sadece liberalizmi değil, liberalizmi de yerinden etti ve korumacılık ve popülizmin önünü açtı.